BİLENT AYAR’IN BALIKLARI
Bugün günlerden Pazar (12 Temmuz 2009) Ben büroda oturmuş harıl harıl “Fransa’dan Posof’un sesi” dergisinin 6. Sayısını yazıyor aynı zamanda mizanpajını da yaptığım için hayli vaktimi alıyor. Yani derginin tamamını hazırlıyor sadece matbaa işi kalıyor. Burada çok pahalıya geldiği için derneğimize külfet olmasın ve en önemlisi de ülkemize döviz gitsin düşüncesiyle bundan önceki sayılarda olduğu gibi Ankara’da bastırtıyor ve Dünya’nın dört bir yerine Posofluların olduğu yerlere dağıtımı yapılıyor. Bunun için çok dikkatli olmalıyım. Diye düşünüp ağırdan alırken neredeyse 5 aydır da Bordeaux’dan uzak kaldığım için, iş seyahatleri dolayısıyla gelip tekrar gittiğimden dolayı pek dernek işlerine bakamadım. Bizim derneğin yöneticileri de yan gelip yatınca dergiyi yine bana bıraktılar. Aceleden çalakalem yazdığım için açıkçası içime hiç sinmedi bu sayı. Ama yinede bu hafta ortasına yetiştirmem gerekiyor. Dolayısıyla büroda yatıp kalkıyorum ve 52 sayfa dergiyi hazırlamaya çalışıyorum.
Bu koşullarda ve bu tempoda çalışmalarım sürerken Bilent Ayar telefonla aradı. Ailece piknik yapacaklarmış beni de davet etti. Bende çocukları gönderdim “Siz hazırlıkları görün ben arkadan geliyorum” deyip telefonlarını beklemeye başladım. Birkaç saat sonra telefon geldi.
“Etleri mangala atıyorum kalk gel”
Gittiğimde Bilent, Yüksel, Aytürk, Mükrim (Cacunlu, Amcamın küçük kızının kocası) Belediye’nin parkında özel mangal yerinde etleri atmışlar pişiriyorlardı.
Az sonra Bilent sürpriz diye çıkardığı 7 adet balığı hazırlanmış bir şekilde ızgaraya attı.
Bana da “Bak Burhan abi, bu balıklar benim tuttuğum balıklardır. O meşhur vedrenin içindeki meşhur balıklar yerine tuttuğum balıklardır. Bu işi senin inadına öğrendim kendimi ispatlamak için de seni davet ettim” deyince bende İlkay’ın dönüp baktım. O da kafasını sallayarak onay verince Bilent’in balıkları tutmuş olacağına inandım.
Bilent Ayar artık balıkçılık işine de başladı. Sayemizde bu işi kavradı Yüksel Ekoç’la birlikte seneye iki bacanak yaylada Ğertuz’un çayında bize alabalık tutup tüm Cilvana’lılara da mangal yakarak ziyafet verecek. Tüm kamberlere duyurulur. (Kambersiz düğün olmaz tabi) ne dersin Cengiz abi?
Aytürk’ten komik bir aktarım
Bugün Aytürk yalnızdı. Ülkü’yü çocukları Türkiye’ye göndermiş. İşyerinden izin alınca arkadan gidecek. Sedat “Aytür abi hayatını yaşıyor” deyince daha bir hafta olmadan canına tak etmiş olan Aytür Yelbaş “Ne yaşaması yahu, akşam eve gidince içime hüzün düşüyor. Açıyorum televizyonu aynı ses yok. Ne zormuş bu ayrılık ya!...”
Deyince ortalıkta kahkahalar atıldı.
Ama ben acıdım açıkçası, yaş 35 ömrün yarısı eder. Ama galiba aşk da bu yaştan sonra başlıyor. Kim ne derse desin Aytürk’ün sevgisi kalbinde. En azından ben buna inandım. Aslında aşkın sevdanın yaşının olmadığını Aytürk kısa esprisiyle tekrar ispat etmiş oldu.
Ankara’daki Ülkü ve çocuklara duyurulur…
Burhan ÖZKOŞAR
Bordeaux-Fransa