
Cilvanalı Cengiz Ergün
Cilvana’nın Beşevler mahallesi diye adlandırılan ve Zendar yolu üzerinde Gözebaşı mevkii yamaçlarında güneye karşı kurulan küçük müstakil dededen kalan baba evinde dünyaya gelen Cengiz Ergün, ortaokulu Cilvana’da okuyanların iyi tanıdıkları Mecit eminin büyük oğludur. Ayrıca 1970’li yılların genç ve aktif neslinden olan ve bizden de bir üst jenerasyondan olduğu için iyi tanıdığımız birisidir. O dönemlerde çok önemli bir seviye olan liseyi Posof’ta karışık ve hareketli bir ortamda bitirdikten sonra 1980’li yıllarda ise askeri sıkıyönetim rejimi içinde susturulan gençliktendi.
Acıların çocuğu
Benim çok yakında bu yaşımda yaşadığım tarifsiz anne kaybetmenin acısını Cengiz Ergün çok genç yaşta yaşamıştı. Daha 1,5 yaşında kundakta kalan en küçük kardeşine bakmakla yükümlü olan büyük kardeşler ve baba Mecit emi ne çileler çektiklerini ancak kendileri bilir tabi. Daha konuşmasını bilmeyen yetimler işaretler eşliğinde ağlıyor gittikleri her yerde ana deyince aklı kesenlerin etleri sızlıyordu.
Bu acılar içinde yine de hayata tutunan Ergün ailesi Cilvana’da o zamanın koşullarında yaşam mücadelesi veriyorlardı. Babanın ortaokulda eğitim yuvasında çalışmasından olacak ki çocuklarının eğitimlerini de ihmal etmiyordu.
Cengiz Ergün bu çilekeş hayat içinde köyde ortaokuldan sonra Posof’ta liseyi de bitirdi.
Çalkantılı dönemden geçerek okulunu bitiren Cengiz Ergün aslında köydeki hayata aktif olarak da katılıyordu.
Köyde o dönemden bir anı
Yaz dönemiydi, yaylalar çıkmış, bahçelerde meyvelerin yetiştiği dönemlerdi. Biz ortaokul onlar lise çağlarında. 12 Eylül öncesi karışık bir dönem. Köyde fazla karşıt kimse olmazdı. Tek tandans gençlik vardı. Fakat dışarı gidip karşıt görüşlere bürünüp gelenlerden tek tük ortaya çıkanlarda yok değildi. İçlerinden bir tanesi de Hopa’ya gidip gelmiş ve karşıt bir görüşe mensuptu. Ben ve Eziz eminin oğlu Camo (Şimdi İnegöl’de olan Cemalettin Bilici köyden mahalle arkadaşımdı) onunla köyde tur atarken çaya kadar gitmiş oradan Vecanavurlara doğru inmiştik. İsmi bizde saklı olan karşıt görüşlüde bahçede koğ yapmış o bahçeyi bekliyordu. Yeğeni ile birlikte Pumalı birinin atını almış duvardaki ağaca bağlıyordu. Bizde kenarda durup seyrettik ne yapacağını. Atı bağladı geri çekildi, duvara bir taş attı. Duvarın içinde eşek arıları yuva yapmış. Yuvadan çıkan ata sarıldı. At kendisini acısından yerlere vurduysa da kaçma şansı kalmadı. Bir süre sonra dağılan arılardan sonra atı açıp bıraktı. Biz Camo ile atın bu durumuna çok acımıştık atı Puma’ya götürmek istedik ama at ancak Vecanavur’daki çayırlara kadar gitti ve her tarafı şişmişti yere yığılıp kaldı. Aşağıdan bir grup gençlik geliyordu. İçlerinde Cengiz Ergün’de vardı. Bizim gibi onlarda atın bu haline acımışlardı. Olayı anlattık. Hemen oradan bir söğüdün koca bir dalını kıran Cengiz abi “Hayden gidiyoruz” dedi. Bahçede koğda buldukları malum kişiye “ola o hayvana bu yapılır mı? Ne istedin zavallı hayvandan?” deyip daha ilk söğüdü yapıştıran da o oldu. Belli ki atın bu haline o da çok acımıştı. İçindeki hayvan sevgisini orada keşfetmiştim.
Cengiz Ergün evleniyor
Aradan yıllar geçmiş bir kışın Ankara’dan sömestr tatili için köye gitmiştim. Cengiz abi düğün yapacak bize gelmişti. Ev yamaçta olduğu için kışın minibüsler taksiler çıkmıyor, köyde de sadece bir cip bizde var, babama düğün arabası cipi yapmak istediğini söyledi. Babamda uygun gördü benim halletmemi istedi. Ahmet abi, Öner abi köyün minibüsçüleriydi. Onlar da düğünde olacaklardı. Bunları aldık Cengiz abi ile düğünden bir gün öncesine gidip eve çıkma provası yaptık. Kar sağlı sollu çok olduğu için geri dönüşü Ahmet abigilin harmanda yapıp oradan bastırıp çıkacaktık.
Ertesi gün gelini rahmetli Garip emigilden aldık önde rahmetli Mecit emi oturuyor. Kaynata ilk oğul evlendirmenin vermiş olduğu stres ve heyecanı içinde şakamsı yolla köy içinden geçiyoruz, gelin arabasının önünü kesen çocuklara önceden hazırladığı zarfları verirken her çocuğa da babalarının lakaplarıyla takılıyor, zarfları atıyordu. Yol boyunca oldukça komik mizahlar yapıyordu. Ben direksiyonda arkada oturanlardan yengeler gelin dahil gülüyorduk. Kısa yolculuk içinde belki hiç unutamayacağım bir neşe içinde ilerliyorduk.
Beşevler mevkiine geldiğimizde bir gün öncesine o akşam kar yağmış, yol biraz daha kaygan olmuştu. Ama küründüğü için toprak gözüküyordu. Minibüslerden inen millet yamaca doğru çıkmış yolda kenarlara dizilmişlerdi, yukarıda kapının önü ise kadın erkek millet doluydu. Aşağıda tecrübeli şoförler bana Ahmet abi, Öner abi, Tevittin abi arabalarından inmiş beni beklediler, cipin kayma tehlikesi olduğu için uyardılar. Devrilme tehlikesine karşı yapmam gerekeni söylediler. Doğru onlara göre daha gençtik ama çocukluktan beride tecrübeliydik.
Mecit emi başladı bana cesaret vermeye. “Çıkarız yahu ne var ki. Sen genç dinamik şöforsün. Hadi bismillah!” deyip okumaya başladı. Araziyi bağladım, takviyeye aldım kendimi sağlamlayıp içimden Mecit emiye uyup Bismillah deyip yukarı eve konsantre oldum. Aşağıdan kaptırdık cipi. Patinajla da olsa tırmanarak çıktık evde harmanın üzerine. Ama yanımda oturan Mecit eminin rahatlığı ve sakinliği içindeki şakamsı tavırları beni daha çok cesaretlendirmiş ve gelini tam da Cengiz abinin istediği gibi kapıya kadar arabayla çıkarmıştık. Damat Cengiz abi, bacadan geline bozuk para ve şeker attıktan sonra inince ilk olarak yanıma gelip bana teşekkür ederek kutladı. Ben de gözaydını verip tebrik etmiştim. Artık davul zurna eşliğinde oynamanın zamanıydı. Kurtlarımızı iyice dökmüştük.

Cilvana seyranında buluştuk
Aradan yıllar geçmişti. Görüşmemiz 2000 yılında Cilvana’da yapmış olduğumuz milenyum Seyranında köyde nasip oldu. Cengiz abi her zamanki aktifliğini burada da gösterip ne gerekiyorsa katkıda bulunmuştu. Köyde halen var olan jandarma komutanına güvenliği kendimizin sağlayabileceğini ayrıca burada her hangi bir olayın olamayacağını taahhüt etmiştik. Cengiz abi hemen kolluğu takarak görevi devralmıştı. Güvenliği bir istisna dışında çok da iyi idare etmişti.
ISPARTA’DA CİLVANALI BAŞEFENDİ
Artık köyde karın doyurulamayacağını anladığından herkes gibi çareyi büyük kentlerde bir devlet kapısına kapağı atmakta bulanlardandı Cengiz Ergün’de. Adalet bakanlığından aldığı bir kadroyla Eskişehir’de cezaevinde gardiyan olmuş. Görevinde yıllar geçmiş şimdi o göller ve güller diyarı Isparta’da açık cezaevinde başgardiyan olarak yan gelip yatıyor tabiri caizse. Suat’ın da korkulu rüyası olmaya devam ediyor. Habire göbek büyütüyor. 2010 yazında köyde Suat ile yapacağı maç için kendisini hazırlıyor. Allah Suat’ın yardımcısı olsun.

Başbelası Suat için özel antrenman yapıyor
Bu sitede yazılan yazılarda Cilvanalılara özgü gırgır şamata çoktur. Adeta eskiden Nağirgeh ortamı bu sanal dünyada yaşatılmak istenir. Bu işin öncülüğünü de Cengiz Ergün ile Hollanda’dan Suat Tüter çok güzel bir şekilde sürdürmekteler. 2010 yılında Cilvana’da yapılacak voleybol maçlarında Cinlikaya mahlesi ile Beşevler mahlesi arasında kıran kırana geçe
geçecek olan maçın önemi Cilvana sınırlarını çoktan aştı. Artık dünya çapında büyük bir derbi olacak. Bunun sanal ortamdaki çekişmesi ise tüm hızıyla sürüyor.
2010 yılına Cengiz Ergün antreneman yaparak hazırlanırken (Aşağıda) Hollanda’da Suat maçın hakemi ve transfer edecek oyunculara peynir eritmesi ikramıyla etkilemeye çalışıyor.
BURHAN ÖZKOŞAR
FRANSA/BORDEAUX